14 Haziran 2010 Pazartesi

Aradım...



Hiç düşünmeden çıktım dışarı, hiçbir şey düşünmemeye çalıştım sadece sokakta ki insanları izledim. Hemen sağımda duran; annelerinden bir şey isteyen çocukları gördüm, tam karşımda 40-45 yaşlarında bir kadının ellerindeki torbayı düşüren çocuğa sitemini dinledim.
Bir adamın telefondaki eşine bağrışını izledim, iki sevgilinin birbirlerine sarılışını izledim; aslında aralarında ki bağ sadece bedensel bir bağ gibi görünüyordu.
Bir kadının yeni başlayan günde yapacağı yeni planları düşünmesini izledim. Bir adamın hep almak istediği arabaya bakışını gördüm, bir kadın kocasına yeni bir eşyaya neden ihtiyacı olduğunu anlatmaya çalışırken yüzündeki heyecanı gördüm...bir annenin yüzündeki yorgunluğu, sevgilisiyle buluşmak için annesine yalan söyleyen kızın yüzünde ki heyecan ve korkuyla karışık ifadesini gördüm. Mağza sahibinin müşterisine bir şeyler satmak için binbir ifadeye girişini gördüm. İşinden nefret eden ama hergün sabah kalkıp işine gitmek zorunda olan adamın yüzünde ki hoşnutsuzluğu gördüm, hayattan hep mutsuz olan, mutluluk nedir bilemeyen, hep koşturmak zorunda olan adamı gördüm....bu gün sadece onları gördüm...sokakları, caddeleri...gezdim hep birini aradım; şimdi nerede olduğunu arayan bir kızı, mağza vitrinlerinde aradım onu, kafelerde aradım onu, sinema gişelerinde aradım, sokaklarda aradım...bu gün her yerde onu aradım...onu bir tiyatro salonunda buldum, boş bir salonda sadece o vardı bir şeyler bekliyordu ama yüzündeki ifade herşeyi anlatıyordu, artık vaz geçmişti aramaktan o bulmuştu kendini ve işte oradaydı küçük bir ışığın yansımasında duruyordu gülümseyerek gittim yanına oradaydım onu bulmuştum, yanındaki koltuğa oturdum; onu inceledim...açık bıraktığı kıvırcık saçlarını, beyaz tenini, merakla bakan gözlerini...taktığı kolyesini...onu..onu izledim. Bana döndü gülümsüyordu neden demedi...sadece gülümsedi...ve sonra tekrar boş olan sahneye doğru çevirdi başını...ve işte oradaydım.

12 Haziran 2010 Cumartesi

Koca Çınar'a

Koca çınar..

Nasıl bırakıp gittin bizi...
hiç kimse alışamadı buna.
Yokluğun paramparça etti her şeyi.
Şimdi yanımda olmanı istedim,
sana sarılmak istedim,
ellerini, yüzünü, saçlarını öpmek istedim.

Çocukluğumu hatırladıkça sen geliyorsun aklıma,
Her yerde sen varsın kibele,
benim dünyam da sen varsın kibele,
her anım her şeyim sensin kibele...
Bu dünya hiç adil değil kibele...

Seni özledim...özlüyorum...

O günü hatırladım...
seni son öpüşümü,
son kavhe içişimizi...
son kez sana sarılışımı...
son kez seninle kahvaltı yapışımızı...
bize dair olan her şeyin sonunu...
Son...nasıl bir şey bu Kibele...

~~Yekbun~~

Kibele'yle sohbet

Zamanla hissedersin yokluğumu demişti güneş.Haklıymışsın güneş,küçük bir çocuk gibi anlıyamamıştım ölümün ne olduğunu,sanki birazdan elbisenle çıkıp gelip seslenecekmişsin gibi bekledim...son birkez sarılıp,öpememenin,yılların yükünü taşyan ellerindeki kırışıklarla oynayamamanın acısını hissediyorum Kibele.kapanan bir kapıyla anladım ki Kibele yoksun artık,çocukluğumun anıları içinde boğulmuş odalar boşalmıştı.Etrafta derin bir sessizlik...birgün çocuklarıma,çocukluğumu anlatırken Kibele onlara büyük nenelerinden bahsediceğim ve diyeceğim ki onlara koca bir çınardı neneniz...

11 Haziran 2010 Cuma

Dünya dönüyor...


Yavaş yavaş attım adımlarımı...bir anda oldu her şey, düşünmeye zamanım bile yoktu neden nasıl demeye...görüntüler...çevremdekiler... her şey çok hızlıydı, yabancı gibiydim her şeye.
Dünya dönüyordu ama ben yoktum...tutunmaya çalıştım ama kaybettim kendim, nefes almaya çalıştım; yapamadım... korkmadım sadece anlamak istedim neden olduğunu.
Bir kadın gördüm bana doğru koşuyordu, bir kadın gördüm benim için bağrıyordu...ben yabancıydım, orada ben ben değildim. Bir adam gördüm sorular soruyordu...annemi gördüm, gözlerindeki korkuyu gördüm, yüzündeki telaşı gördüm...içindeki hüznü gördüm...benmiydim bunun sorumlusu...hakkım yoktu buna.
Nasıl olmuştu bu, nasıl bu kadar güçsüz olabilmiştim... nasıl olmuştu da bunu kontrol edememiştim. Öyle bir şeydi işte düşünmeye zamanım bile yoktu...bitti...bitti...tükendim artık.